GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIBBİ MÜDAHALELERDE HUKUKİ SORUMLULUK
I-GENEL BİLGİLER
Ülkemizde geleneksel, alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yasal zemine oturtulması çalışmaları; 1219 sayılı “Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun” ile 3359 sayılı “Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu” nda yapılan değişikliklerle başlamıştır. Bu sayede altyapı hazırlığı yapılmıştır.
11.10.2011 tarih ve 663 Sayılı “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamesinin” 8. maddesinin 1. fıkrasının (ğ) bendine göre, “Geleneksel alternatif ve tamamlayıcı tıp uygulamaları ile ilgili düzenleme yapmak ve sağlık beyanı ile yapılacak her türlü uygulamalara izin vermek ve denetlemek, düzenleme ve izinlere aykırı faaliyetleri ve tanıtımları durdurmak” yetkisi Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğüne verilmiştir. Böylelikle normlar hiyerarşisi bakımından çıkarılacak yönetmeliğe yasal dayanak oluşturulmuştur.
Daha sonra Sağlık Bakanlığı tarafından “Geleneksel, Tamamlayıcı, Alternatif Tıp Uygulamaları Yönetmelik Taslağı” tartışmaya açılmıştır. Aradan geçen kısa süre içinde bu taslak değiştirilmiş, başlığından ve kapsamından “alternatif tıp” çıkarılmış ve “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği” adıyla 27 Ekim 2014 tarihli ve 29158 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[1]
Yönetmelik, konuya ilişkin genel bir düzenleme olup akapunkturun eğitim süresi ve ders müfredatının düzenlendiği, 17.09.2002 tarihli ve 24879 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Akupunktur Tedavisi Uygulanan Özel Sağlık Kuruluşları ile Bu Tedavinin Uygulanması Hakkında Yönetmeliği” yürürlükten kaldırmıştır.
Yönetmeliğin, konuya ilişkin yasal düzenleme ihtiyacına yetersiz kaldığı yönünde kuvvetli şekilde eleştirildiği bir ortamda; sertifikasyon ve uygulamanın başlaması, geleneksel ve tamamlayıcı tıp merkezlerinin giderek yaygınlaşmasıyla birlikte, geleneksel ve tamamlayıcı tıbbi müdahalelerden/uygulamalardan kaynaklanan hukuki sorumluluk konusu giderek daha da önem kazanmaktadır.
II-TANIMLAR
Her ne kadar başta Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlananlar olmak üzere birçok bilimsel yayında bu tanımları bulmak mümkün olsa da; Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinde geleneksel tıp, tamamlayıcı tıp ve alternatif tıp (taslakta yer almasına rağmen sonrasında kapsam dışına çıkarılmıştır) kavramlarının tanımlanmamış, aralarındaki farkların vurgulanmamış olması büyük bir eksikliktir.
Geleneksel ve tamamlayıcı (veya alternatif) tıp merkezlerinde, tıbbi müdahale neticesinde hastada meydana gelecek istenmeyen sonuçtan doğacak hukuki ve cezai sorumluluk bakımından, kavramların netliği son derece önemlidir. Bu kapsamda;
-
Alternatif Tıp: Tıbbi tedavilerin yerine geçen, ancak uygulamaları modern tıp tarafından tedavi olarak kabul edilmeyen her türlü sağlık hizmetleri olarak tanımlansa da giderek kanıta dayalı tıp tarafından kabul edilmeyen her türlü yöntemi ifade etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır. Bir başka tanımla; tedavi sağladığı öne sürülen, ancak iddia edilen bu tedavi edici etkileri, bilimsel yöntemlerle kanıtlanamayan güncel ya da geleneksel uygulamalardır.
-
Tamamlayıcı Tıp: Tıbbi tedavi ile birlikte, tıbbi tedaviye ek olarak kullanılan tedavi ve bakım sistemidir. Diğer bir ifadeyle; modern tıbba paralel yürütülen, destekleyici, tedaviyi güçlendirici, semptomları ve/veya tedavinin yan etkilerini azaltıcı uygulamalardır.
-
Geleneksel Tıp: Fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı -izahı yapılabilen veya yapılamayan- bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür. [2]
III-YÖNETMELİKTE SAYILAN GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP YÖNTEMLERİ VE UYGULAMA MERKEZLERİ
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin eklerinde, kabul gören yöntemler sınırlı şekilde belirtilmiş olmakla birlikte sayılanlar dışında yeni yöntemlerin kabul prosedürü de yönetmelikte ayrıca düzenlenmiştir. Yönetmelikle 15 tane geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemi yasallaşmış olup bu yöntemler;
1)Akupunktur: Anatomik noktaları uyarma esasına dayanır. Uyarı iğne batırarak, manuel basınç, elektriksel olarak, düşük güçlü lazer ve ultrasonla yapılmaktadır. Akupunkturun etki mekanizmasının iğne uçlarının sinir ucunu stimüle ederek intrensek ağrı inhibisyonu ile olduğu açıklanmaktadır.
2)Apiterapi: Arı ile ilgili tüm ürünlerin şifalı olduğu görüşü hakimdir. Arı ne kadar çok sokarsa immun sistemin o kadar güçleneceği görüşü hakimdir.
3)Mezoterapi: Farmasötiklerin veya diğer biyoaktif maddelerin küçük dozlarla intradermal uygulama şeklinde verilmesidir. Genel olarak dermatolojide kullanılır.
4)Homoepati: Benzerlikler yasasını temel alan bir uygulama olup benzeri benzer ile tedavi etmedir. Hastalıkları taklit eden semptomları oluşturan maddeler yüksek oranda dilüe edilerek etken madde kalmayıncaya kadar uygulanmaktadır. Suyun hafızası olduğu, tedavi edici etken maddenin enerjisinin suya geçerek, hastaları tedavi ettiğini iddia eden bir yalancı-bilimdir.
5)Osteopati: Bireyin iyilik halinin, kemiklerinin, kaslarının, ligamanlarının ve bağ dokularının dengeli bir şekilde çalışmasına bağlı olduğu prensibine dayanır. Fiziksel manupulasyonlar, esnetme ve masaj kullanılmaktadır.
6)Sülük uygulaması: Sülüklerin tıbbi tedavide kullanılmasıdır. Sülüğün tedavi edici özelliği, kanı vakumladığı sürede ağzından kanımıza karıştırdığı “Hirudin” ve “Calin” maddeleridir.
7)Kayropraktik: Vücut yapısı ve fonksiyonları arasındaki ilişkiye odaklanan bir uygulamadır. Kas-iskelet sistemiyle ilgili endikasyonların dışında bilimsel alt yapısı yoktur.
8)Kupa uygulaması (hacemat): Hacamat derinin yüzeyinde birkaç hafif kesik oluşturularak kanın vakum aracılığıyla çekilmesi yöntemidir. Kirli kanın vücuttan uzaklaştırılması işlemi olarak tanımlanmaktadır.
9)Refleksoloji: Vücudun her bir parçasının el ve ayaklarda temsili bir yerinin olduğu ve bu yerlere baskı uygulamakla tedavi edebileceklerini temel alan uygulamadır.
10)Müzikterapidir: Tamamlayıcı olarak diğer tedavilerin yanında anksiyeteyi azaltıcı olarak kullanılabilmektedir.[3]
11)Hipnoz: Uyku ile uyanıklık arasında olup, telkin almayı kolaylaştıran bir ruh halidir. Bilinçli olarak yapılan bir hipnoz sırasında, birey terapistin söylediği her şeyi duyar ve kendi düşüncelerinin de farkındadır. Hipnoz halinden çıktıktan sonrada her şeyi hatırlar.[4]
12)Fitoterapi: Geleneksel bitkisel tıbbi ürünler ve bitkisel ilaçlarla yapılan bir tıbbi tedavi yöntemidir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise;
bir veya daha fazla organıyla tedavi edici veya hastalıkları önleyici olabilen veya herhangi bir kimyasal-farmasötik sentezin öncüsü olabilen bitkiler olarak tanımlamaktadır.[5]
13)Larva uygulaması: Lucilia (Phaenicia) sericata steril larvalarının kronik yaralarda biyodebridman amaçlı kullanılması suretiyle yapılan uygulamadır.[6]
14)Proloterapi: Proliferatif ve irritan solüsyonların vücuda enjekte edilmesi esasına dayanır. Proloterapide; hipertonik dekstroz (şekerli serum),düşük konsantrasyonda lidokain (lokal anestetik) kullanılır. Enjeksiyonlar genellikle eskimiş, aşınmış , zedelenmiş , güçleri azalmış tendon , ligament ve eklemlere yapılır. Böylece eklem , tendon ,ligament ve kas ağrıları tedavi edilir.[7]
15)Ozon uygulaması: Ozonun sağaltım amacıyla kullanıldığı tedavi biçimidir. Ozon tedavisi, metabolizmayı ve bağışıklık sistemini canlandıran güçlü antioksidan enzimlerini içeren tekli oksijenin açığa çıkması esasına dayanır.[8]
Yeni uygulamaların ne şekilde dâhil edileceği Yönetmelik madde 8/1’de düzenlenmiştir. Buna göre, “Uygulamalar bu Yönetmelik’te belirtilen alanlarla sınırlıdır. Bakanlık gerektiğinde ünite ve uygulama merkezinde yapılan ve yapılabilecek yeni uygulamaların bilimsel yönden bilim komisyonunda değerlendirilmesini isteyebilir. Bilim komisyonu, uygulamaların bilimsel kanıtlarını inceleyerek kişilere uygulanıp uygulanmayacağı ve uygun görülenlerden hangilerinin ünite ve uygulama merkezinde uygulanabileceği hususunda Bakanlığa görüş verir.”
Yönetmelik uyarınca, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları bakımından sadece sertifikalı hekimler yetkili kılınmıştır. Dolayısıyla merkezlerdeki uygulamalar; ilgili alanda “uygulama sertifikası” bulunan tabipler ve -sadece diş hekimliği alanında olmak üzere- diş tabibi tarafından yapılabilir.
Temel eğitim almış diğer sağlık meslek mensupları ise, sertifikalı hekimlere yardımcı olmak üzere yetkilendirilmiştir. Diğer bir ifadeyle bunların tek başına uygulama yapma yetkileri bulunmamaktadır, sertifikalı tabip ve diş tabibinin gözetim ve denetimi altında uygulamalara katılırlar.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulayacak hekimlerin sertifikalı eğitim almış olmaları zorunludur. Bu alanda eğitim verecek merkezler; ilgili alanda sertifikası bulunan tabip ve/veya diş tabibi sorumluluğunda ve bu Yönetmelikte belirlenen uygulamaları yapmak üzere eğitim ve araştırma hastanesi ve tıp fakültesi veya diş hekimliği fakültesi sağlık uygulama ve araştırma merkezi bünyesinde kurulan ve Bakanlıkça yetkilendirilmesi halinde eğitim verilebilecek merkezler olup “Sağlık Bakanlığı Sertifikalı Eğitim Yönetmeliği” ne göre Sağlık Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş olmalıdır. Uygulama yapacak hekimlerin, bu merkezlerde katılacakları eğitim sonrası, sertifika almış olmaları gerekmektedir. Uygulama merkezleri; amacı dışında faaliyet gösteremeyeceği gibi, hekim ve diş hekimleri de sertifikalı eğitim aldıkları alan dışında uygulama yapamazlar.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları, Bakanlıkça yetkilendirilmiş ünite ve uygulama merkezlerinde yapılabilecektir. Diş hekimliği alanındaki uygulamalar ise sadece diş hekimliği araştırma ve uygulama merkezlerinde, diş hastanelerinde, ağız ve diş sağlığı merkezleri ile diş polikliniklerinde yapılabilecektir.[9]
IV-GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARINDA HUKUKİ SORUMLULUK
a)Genel Olarak Tıp Hukukunda Hukuki Sorumluluk:
Hekimler; tıbbi müdahale neticesinde olumlu sonucu elde etmekle değil, yalnızca olumlu sonuca ulaşmak için tüm mesleki yükümlülüklerini özenle yerine getirmekle yükümlüdür. Tıp hukukunda hekimlerin sorumluluğu kusura dayalı genel sorumluluktur. Bu sebeple kural olarak hekimler; kusurlu tıbbi uygulama hatalarından, yani “malpraktis” sebebiyle sorumlu tutulurken, izin verilen risk denilen “komplikasyon” nedeniyle sorumlu tutulmazlar. Dolayısıyla kusur prensibinin gereği olarak; hekim şanssızlıktan değil, haksızlıktan dolayı sorumludur.[10]
Tıp Hukuku mevzuatı uyarınca hekim; tıbbi müdahalede bulunurken, tıbbi standardı takip etmek ve uygulamak durumundadır. Nitekim Yargıtay içtihatları uyarınca da; “Hekim, tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek ve geniş bir anlatımla tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamakla görevlidir.”[11]
Bu kapsamda “tıbbi standart” kavramı önem arz etmektedir. Tıbbi standart; “Tıp biliminin günümüzde ulaştığı bilimsel ve teknik düzey, uygulamanın yapıldığı ortamın koşulları, uygulamayı yapanın eğitim düzeyi de göz önünde bulundurularak aynı ortam koşullarında, aynı yetkinlik düzeyinde bir hekimin göstermesi gereken özendir.”[12] Tıbbi standardı; Yargıtay’ın da çeşitli kararlarında kullandığı üzere, “yapılması gereken müdahale” olarak da gündelik dile indirgemek mümkündür.
Hasta ile hekim arasında kurulan hukuki ilişki, acil durumlar dışında, genel olarak sözleşme sorumluluğudur. Dolayısıyla burada hukuka aykırılık; sözleşmeye aykırılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Hekim ile hasta arasında kurulan sözleşmenin türü kanunda ayrıca düzenlenmemiş olup benzer özellikleri nedeniyle, tıbbi müdahalenin türüne ve özelliğine göre; vekâlet sözleşmesi ya da eser sözleşmesi olarak kabul edilmektedir.
-Vekâlet Sözleşmesi: Türk hukuk sisteminde, genellikle hasta-hekim arasındaki ilişkinin Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen vekâlet sözleşmesi olduğu kabul edilmektedir.[13] Bu sözleşme, taraflardan birisinin iş görme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Bu iş duruma göre; tedavi, teşhis duruma göre ise sadece korumadır. Fakat hangisi olursa olsun hekim, iş görme borcu altına girmektedir.
Hekim ile hasta arasındaki vekâlet sözleşmesinde, hekim bakımından ön plana çıkan en önemli unsur; hekimin işi özenle yapma yükümlülüğüdür. Hekim, kendisine başvuran hastaya müdahalesini özenle yapmak zorundadır. Vekâlet akdi hükümlerine göre hekim ve sağlık kuruluşu; hastanın zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan gecikmeksizin saptayıp gerekli önlemleri derhal eksiksiz bir biçimde almak, hastalığın seyri ve uygulanması gerekli olan tüm tedavinin olası risklerine ilişkin hastayı eksiksiz olarak bilgilendirmek ve uygun tedaviyi gecikmeksizin gerektiği gibi yani doğru şekilde uygulamak zorundadır. [14]
Ancak doktrinde ve Yargıtay uygulamasına göre hekim, vekâlet görevine konu işi görürken sonucun elde edilememesinden sorumlu değildir. Bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin davranışların özenli olmamasından sorumludur.[15] Zira vekâlet sözleşmesinde, hekim (vekil) tarafından bir sonuç garanti edilmemektedir.
Yargıtay 13.Hukuk Dairesi 2002/13959 Esas; 2003/2380 Karar; 06.03.2003 tarihli kararında “Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca, ulaşmak için yaptığı uğraşıların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle hekimin meslek alanı içinde olan bütün kusurları sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Hekim, hastasının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Hekim tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Hekim, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve orada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Titiz, özen göstermeyen bir vekil, vekâleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmaktadır.” şeklinde vekillik görevinin gereğini tam anlamıyla belirtmiştir.
-Eser Sözleşmesi: Yargıtay içtihatları uyarınca, genellikle estetik cerrahları ve diş hekimleri ile yapılan sözleşme, Türk Borçlar Kanunu’ da düzenlenen eser sözleşmesi olarak kabul edilmektedir.[16] Eser sözleşmesinde, iş görme borcu altında olan hekim, taahhüt ettiği sonucun meydana gelmesi borcu altındadır. Yani, hekim hastaya bir sonuç garanti etmektedir.
-Sorumsuzluk Anlaşması: Türk Borçlar Kanunu madde 155/3 uyarınca, “Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.” Hekimliğin bu kapsamda olması sebebiyle, hekimlerin önceden yapacağı sorumsuzluk anlaşmaları kesin hükümsüz olacağı açıktır.
Hekim; tıbbi müdahalesinde, tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranmışsa (olumsuz sonuç alınmış olsa bile) sorumlu tutulamaz. Bu kapsamda tıbbi müdahalenin hukuka uygun olarak nitelendirilebilmesi için;
-Yetkili kişilerce (hekim, diş hekimi, hemşire vs.) yapılması,
-Tıp biliminin verilerine göre gerekli (endikasyon) ve bu verilere uygun olması,
-Tıp biliminin gereklerine uygun bir biçimde özenli yapılması,
-Hastanın aydınlatılmış rızasının alınmış olması gerekmektedir.[17]
b)Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamalarında Hukuki Sorumluluk:
Geleneksel, alternatif ve hatta tamamlayıcı tıbbı; modern tıbbın dışında, yeni yöntemler olarak değerlendirmek mümkündür. Dolayısıyla bu tür uygulamalarda hukuki sorumluluğu, bu kapsamda değerlendirerek tespit etmek gerekmektedir.
Hekimlerin her ne kadar tıbbi standarda uygun tıbbi müdahalelerde bulunma yükümlülüğü olsa da; tıbbi standart statik olmayıp devamlı gelişmekte/geliştirilmektedir. Tıbbi standarttaki gelişim ise, yeni yöntemlerin denenmesi ve zamanla yerleşerek tıbbi standart halini almasıyla mümkün olacaktır. Bu nedenle, yeni yöntemlerin baştan yasaklanması veya her yeni yöntem uygulamasının doğrudan hekimin sorumluluğunu doğurması kabul edilemez. Bu bakımdan, yeni yöntemlerin kurallara uygun biçimde uygulanması hâlinde hekimin sorumluluğu söz konusu olmayacak, sırf tıbbi standarttan sapma hekimin aleyhine sonuç doğurmayacaktır.
Kural olarak ne objektif hukuk ne de hekimlik sözleşmesi, hekime henüz yerleşmemiş metotları uygulama yükümlülüğü getirmemektedir. Bu sebeple hastanın tedavisinde yeni yöntemlerin uygulanması için; standart yöntemlerin bulunmaması veya standart yöntemlerin uygulanmasına rağmen bir netice vermemesi gerekir.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olması için gerekli temel şartların, hastanın tedavisi için yeni alanlarda atılacak adımlar, hastaya uygulanacak yeni yöntemler için de geçerli olduğuna şüphe yoktur. Ancak tanınmış, bilinen bir tıbbi standart açısından geçerli olan endikasyon (tıbbi gereklilik), hiçbir zaman yeni teşebbüsler bakımından söz konusu olamaz. Bununla beraber, hekimin önceki deneylerden kaynaklanan tecrübeleri, yarar-zarar değerlendirmesi; yeni metotlar bakımından esaslı dayanak noktaları olacaktır. Hekimin bu değerlendirmesi sonucu yeni metotların kullanılması, hastanın tedavisinde beklenebilir/tıbbi olarak savunulabilir olmalıdır. Ancak klasik tıp dışındaki yöntemleri veya yeni türden tedavi yöntemlerini savunanlar, bu yöntemin yanlışlığı objektif olarak tanınabilir olmasına rağmen, tedaviye son vermedikleri takdirde kusurlu hareket ediyorlar demektir. Hekime tanınan tedavi özgürlüğü, serbest hareket olanağı, mesleğin gerektirdiği dikkatten uzaklaşmasına imkân vermez. Hekimin serbest hareket olanağı mesleğinin özel yükümlülüklerine uyduğu müddetçe vardır.
Tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluk şartları, geleneksel ve tamamlayıcı tıbbi uygulamalar özelinde şöyledir;
-
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları, ilgili alanda “uygulama sertifikası” bulunan tabipler ve –sadece diş hekimliği alanında olmak üzere- diş tabibi tarafından yapılmalıdır. Temel eğitim almış diğer sağlık meslek mensuplarının tek başına uygulama yapma yetkisi yoktur. Bunlar sadece sertifikalı tabip ve diş tabibinin gözetim ve denetimi altında, onlara yardımcı olarak uygulamalara katılabilirler.
-
Hastanın daha geniş kapsamlı aydınlatılmış rızası alınmalıdır: Uygulanan yöntemlerin tıbbi standart olmaması nedeni ile aydınlatma büyük önem taşımaktadır. Kanıta dayalı tıpta az çok belirli bilimsel kıstaslar ve dayanaklar varken; alternatif, geleneksel veya tamamlayıcı tıp daha çok tecrübe ve inançlara dayanmaktadır. Böyle olunca, alternatif yöntemler uygulanırken bu hususa özellikle dikkat çekilmeli ve hasta bilgilendirilmelidir.
Yönetmelik madde 10/5’te de aydınlatma ve rıza zorunluluğunu düzenlenmiştir. Buna göre, “Uygulamalar için 1/8/1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliğine uygun ‘Bilgilendirme ve Rıza Formu’ hazırlanır ve uygulama yapılacak tüm hastalardan rıza alınır.” Hastalığın standart tedavisinin yerine geçecek, bu tedaviyi aksatacak uygulama yapılamayacağının hastalara anlatılması ve bu hususun onaylanmış rıza formunda belirtilmesi gerekir.
Kural olarak hastaya yeni yöntemler uygulanmasında hastanın daha kuvvetli onayına ihtiyaç olduğu, ayrıca Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m. 10’da da düzenlenmiştir. Nitekim, “Araştırma yapmakta olan tabip ve diş tabibi, bulduğu teşhis ve tedavi usulünü, yeter derecede tecrübe ederek faydalı olduğuna veya zararlı neticeler tevlit etmeyeceğine kanaat getirmedikçe, tatbik veya tavsiye edemez. Ancak, yeter derecede tecrübe edilmemiş olan yeni bir keşfin tatbikatı sırasında alınacak tedbirler hakkında ilgililerin dikkatini celbetmek ve henüz tecrübe safhasında olduğunu ilâve etmek şartı ile bu keşfi tavsiye edebilir.
-
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının, hekim tarafından yarar-zarar değerlendirilmesi yapıldıktan sonra hastanın tedavisinde beklenebilir/tıbbi olarak savunulabilir olması gerekmektedir: Tıbben yeni metot sayılan bu uygulamaların niteliği gereği, tıbbi gereklilik (endikasyon) konusunun ayrıca ve açıkça düzenlenmesi gerekmektedir. Yönetmelik m. 7/1-a uyarınca, “Uygulama alanlarının belirlenmesine, uygulamaların endikasyon ve oluşabilecek yan etkilerine ilişkin görüş vermek” bilim komisyonunun görevlerinden birisi olarak düzenlenmiştir. Ayrıca Yönetmelikle uygulama yapılabilecek alanlar sınırlanmış, uygulama esasları da belirlenmiştir. (Yön. m.8)[18]
V-SONUÇ
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği ile; esasen icra edilmekte olan ama yasal çerçevesi belirsiz birtakım uygulamaların düzenlenmesine duyulan ihtiyacı gidermek amaçlanmıştır. Bu yönüyle önemli bir adım olmakla birlikte, Sağlık Bakanlığının taslak tartışmaya açıldıktan sonra yapılan eleştirileri dikkate almaması çokça eleştirilmiştir. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp yöntemlerin/uygulamaların bilimsel veri toplamaya da yarayacak şekilde karşılaştırmalı olarak yapılması, sonuçların bilimsel platformlarda tartışılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Tüm dünyada kabul edilen yöntemlerin/uygulamaların bir kısmına Yönetmelik’te yer verilirken ötekilerin yok sayması işin bütünlüğünü bozmakta ve bunun nedeni anlaşılamamaktadır. Yönetmelik’te düzenlenen uygulamaların niye tercihe şayan olduğunu, hangi ölçütlere göre seçildiğini tespit edebilmek mümkün değildir.[19]
Ayrıca klinik veya merkezlerde çalışan kişilerin nasıl bir eğitimden geçtiği de kafa karıştırıcıdır. Bu yöntemlerin sanki bilimsel alt yapısı varmış gibi sunulması, hastaların uyarılmaması, toplum tarafından kesin tedavilermiş gibi algılanma riskini taşımaktadır. Hasta iknası ile ilgili etik kuralların bulunmayışı, TTB ve uzmanlık derneklerinin görüşlerinin alınmadan hazırlanması Yönetmeliğin çok büyük bir eksikliğidir. Bütün yöntemlerde endikasyonlar çok geniş tutulmuştur.[20]
Hukukçular olarak Yönetmeliğe getirilebilecek en temel eleştiri ise; geleneksel ve tamamlayıcı (hatta alternatif) tıbbi müdahaleler/uygulamalar neticesinde oluşan istenmeyen sonuçlarda, hukuki sorumluluğa ilişkin hiçbir düzenlemenin yer almamasıdır. Yönetmelik madde 19 yönlendirmesiyle, ünite ve merkezlerdeki uygulamalar sonucunda oluşan istemeyen sonuçlarda, diğer ilgili mevzuat hükümleri uyarınca sorumluluk tespit edilebilecektir. Nitekim Yönetmelik madde 19 uyarınca, “Ünite ve merkezlerin fiziki standartlarına, hizmet sunumuna ve idari müeyyidelerine ilişkin bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde diğer ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.”
Her ne kadar diğer ilgili mevzuata atıf yapılmışsa da, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarına ilişkin tek genel mevzuat olması sebebiyle, hukuki sorumluluğa ilişkin hiçbir düzenlemenin bulunmaması çok önemli bir eksikliktir.
Yönetmeliğinin; ne hekimleri ne hukukçuları ne de kamuoyunu tatmin etmediği ve birçok yönden eksik ve yetersiz kaldığı aşikârdır. Bu sebeple, kapsamlı şekilde yeniden üzerinde çalışılması gerekmektedir.
Saygılarımla
Av. Kerem ÇÖLCÜ
KAYNAKÇA
-
Somer-Vatanoğlu-Lutz, Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin Hukuki Ve Etik Açıdan Değerlendirilmesi, DOI: 10.21673/anadoluklin.284478
-
Tıbbın Alternatifi Olmaz! Geleneksel, Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları, TTB Halk Sağlığı Kolu, TTB Yayınları, Kasım 2017-Ankara
-
Hakeri Hakan, Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Bakımından Ülkemizdeki Durum, www.medimagazin.com.tr (E.T: 14.04.2018)
-
Özer Oktay, Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluğunun Şartları, İstanbul Barosu Dergisi sayı 2016/5
-
Oğuz /Pakiş, Tıbbi Uygulama Hatalarında Hekim Sorumluluğu, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, Cilt 2, Sayı 3
-
Hakeri Hakan, Tıp Hukukunda Malpraktis Komplikasyon Ayrımı, (DOI: 10.5152/tcb.2014.003)
-
Aycan Sefer, Geleneksel, Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları, www.medicalakademi.com.tr (E.T:14.04.2018)
-
Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği
-
663 sayılı Sağlık Bakanlığı Ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat Ve Görevleri Hakkında KHK
-
www.mevzuat.gov.tr
-
http://getatportal.saglik.gov.tr
[1] Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin Hukuki Ve Etik Açıdan Değerlendirilmesi, Somer-Vatanoğlu-Lutz, DOI: 10.21673/anadoluklin.284478
[2] Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin Hukuki Ve Etik Açıdan Değerlendirilmesi, Somer-Vatanoğlu-Lutz, DOI: 10.21673/anadoluklin.284478 / Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Bakımından Ülkemizdeki Durum, Hakan Hakeri, www.medimagazin.com.tr (E.T: 14.04.2018)
[3] Tıbbın Alternatifi Olmaz! Geleneksel, Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları, TTB Halk Sağlığı Kolu, TTB Yayınları, Kasım 2017-Ankara, sy.16 vd
[9] Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin Hukuki Ve Etik Açıdan Değerlendirilmesi, Somer-Vatanoğlu-Lutz, DOI: 10.21673/anadoluklin.284478
[10] Hakan Hakeri, Tıp Hukukunda Malpraktis Komplikasyon Ayrımı, (DOI: 10.5152/tcb.2014.003)
[12] Oğuz Polat/Işıl Pakiş, Tıbbi Uygulama Hatalarında Hekim Sorumluluğu, Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi, Cilt 2, Sayı 3 (E.T: 14.04.2018)
[13] Yargıtay 13.HD. 18.09.2009 tarih, 2008/4519 E. 2008/10750 K. sayılı içtihadı
[14] Yargıtay 13.HD. 06.03.2003 tarih, 2002/13959 E. 2003/2380 K. sayılı içtihadı
[15] Yargıtay 13.HD. 10.10.2006 tarih, 2006/10038 E. 2006/13288 K. sayılı içtihadı
[16] Yargıtay 15.HD. 03.11.1999 tarih, 1999/4007 E. 1999/3868 K. sayılı içtihadı
[17] Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluğunun Şartları-Oktay Özer, İstanbul Barosu Dergisi sayı 2016/5, s.117
[19] Geleneksel Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliğinin Hukuki Ve Etik Açıdan Değerlendirilmesi, Somer-Vatanoğlu-Lutz, DOI: 10.21673/anadoluklin.284478
[20] Tıbbın Alternatifi Olmaz! Geleneksel, Alternatif Ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları, TTB Halk Sağlığı Kolu, TTB Yayınları, Kasım 2017-Ankara, sy. 11 vd.